O sabah yine rutin ve sıradan bir gündü Nakata için. Güneş yine beyazlıkta gözünü alıyor, hava açık ve mavi. Havanın rengi göle vuruyor ve zıplayan balıkların fışkırttığı sularla bütünleşiyordu. Doğanın tüm bu güzelliklerine rağmen,tüm sıkıcılığıyla sürüyordu gün. Kendi kendine dolaşmak acizce bir işti onun için. Bu düşünceler eşliğinde göle doğru yürüdü ve sabahın mahmurluğunu üzerinden atmak için avazı çıktığı kadar bağırdı. Amacı; vücudunda birikmiş sıkıntıyı havaya boşaltıp yenilenmekti. Bir nevi meditasyon...
Gölün kenarında bir kayaya oturdu. Sağ ayağını,sol ayağının üzerine hafifçe koydu ve gözlerini kapandı. Dış dünyadan soyutlanmış,kendi içine kapanmıştı artık. Bunu yapmasının bir sebebide sık periyodlarda yaptığı stratejilere bir yenisini eklemek ve savaşa arenasında daha güçlü olmaktı. Mükemmel bir bedensel gücü olmasada yüksek seviyedeki mental kapasitesi sayesinde bu noktaya gelmişti ve düşünmeyi bırakmaya hiç niyeti yoktu. Yeni planlar kurup,stratejiler oluşturmak onun en büyük hobisiydi. Daha çok uğraştıkça,çok daha etkili ve zekice stratejiler üretiyordu. Yaklaşık 1-2 saat kadar düşünmeye devam etti.
Meditasyonunu bitirdiğinde,çantasından kalem ve kağıt çıkardı. Şekillerle ve yazılarla,geçen süre içerisinde hazırladığı planı kağıda döktü. Artık bu parşomende arşivdeki yerini alabilirdi onun için. Kendine gelmek için bir süre bekledikten sonra ayağı kalktı. Yapması gereken birşeyler daha vardı. Saraya gidip,yüce krala sadakatini sunmak istiyordu. Artan zamanının avantajını da kullanarak,sallana sallana yola koyuldu. Henüz acelesi yoktu çünkü...